Yerli işgalciler! | İrfan Osman Hatipoğlu



Değişik zamanlarda “yerli işgalciler” tarafından ülke topraklarına saldırı yapılır. Bu kez yapılan saldırı örgütlü, aymazca, fetihçi bir anlayışla yapılmakta. Meclisteki ‘Üretim Reform Tasarısı’nın yasalaşması ile kurulacak olan kurulun alınacağı muğlâk bir ‘kamu yararı’ kararıyla, zeytinlik alanlar sanayileşme, madencilik, tesisleşme ve yapılaşma faaliyetine açılacak. Tasarıyla yalnızca zeytinlikler yok edilmiyor. Yaklaşık 10 milyon yurttaşımızın geçim kaynağı, işlenen tarım alanlarının yüzde 3.5’ini oluşturan zeytinlikler ‘Bu milletin… koyacağız’ diyenlerin oluşturduğu rant çetelerine teslim edilecek.

Yerli işgalcilerin topraklarımıza saldırısı ilk değil. Tarım toprakları –son 15 yılda- farklı biçimlerde saldırı altındalar. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verilerine göre 2002-2016 yılları arasında tarım alanı, yaklaşık yüzde 10 küçülmüştür. Anılan dönemde değişik yöntemlerle 2.6 milyon hektar toprak, tarım arazisi dışına çıkartıldı. Uygulanan doğa karşıtlığı politikalar ile topraklarımız, ırmaklarımız, ormanlarımız, dağlarımız taşlarımız ölçüt tanımadan yerli/uluslararası tekellerin ürettikleri tohumlarla, kimyasallarla kirletilmekte. Topraklarımızın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozularak yok edilmesine göz yummaktalar. Topraklar yağmacı/arsız yapsatçılara verilerek betonlaştırılmakta. Kurulan HES’ler ile derelerimiz kurutulmakta. Balıklarımız, kuşlarımız yurtsuz bırakılmakta… İnsanlarımız yurtlarından kopartılarak kent varoşlarında “tarım muhaciri” olarak yaşamaya zorlanmaktadır.

Yerli işgalciler tarafından tarım topraklarımıza en büyük saldırı; Büyükşehir Belediyesi uygulaması ile toprakların kentleştirilmesiyle yapıldı. Büyükşehir belediyelerinin kurulmasıyla toplam tarım arazisinin yüzde 56,81’i kentlileştirildi. Tarım alanlarının yönetimi zihinlerinde toprağın arsalaştırılması, rant yaratma dışında hiçbir deneyimi, beklentisi olmayan kent yöneticilerinin eline bırakıldı. Yöneticiler toprağın ekolojik yapısını korumak, verimliliğini sürdürmesi, toprağın kirlenmesinin önlenmesi uğraşını girmiyorlar. Kent arazisinin kötü kullanılmasının yolunu açarak, kontrolsüz betonlaşma, alt yapı yetersizlikleri ile toprakların kirletilmesine göz yumuyorlar. Verimli topraklar kentsel, endüstriyel atıklarla (ağır metaller, zehirler, bakteriler, virüsler) kirletmekte/çölleştirerek üretim dışına itmektedir. Artık kentlerimiz ortak yaşam alanı olmaktan çıkarmakta; yaşayanların bedensel, ruhsal sağlıklarının olumsuz etkilendiği “sağlıksız kentler” de yaşamak zorunda kalıyoruz.

Yerli işgalciler tarafından yapılan ikinci büyük saldırı zeytinlik alanların amaç dışı kullanıma açılmasıdır. Nasıl toprağı kentleştirilerek “sağlıksız kentler” kurarak sağlıksızlık ürettiysek, zeytinlik alanları sanayileşme, madencilik, tesisleşme ve yapılaşma faaliyetine açarak sürdürülebilir yaşamın taşındığı “tabuta” son çiviyi çakmaktalar. Çünkü yasa ile dekarda 15 ağaçtan az zeytin ağacı varsa o alanı zeytinlikten çıkarıyor. Oysa kıyı şeridindeki eski zeytinliklerin birçoğu asırlık büyük ağaçlardan oluşmaktadır, bu nedenle dekar da 10-12 ağacı geçmez. Bu asırlık ağaçlardan oluşan zeytinlikler en başta korunması gerekenlerdir. Görülen odur ki; dekarda 15 ağaçtan az ölçütüyle getirilen değişiklik buraların turizm, enerji ve maden yatırımları için hazırlanmasıdır. Zeytin, yetiştirme tarzı gereği, partiküller ve havanın kirlenmesine karşı hassas olan bitkilerdir. Zeytin ağaçları havanın kirlenmesinden dolayı yaklaşık 50 kilometrelik çaptaki alanda büyüme ve yetişme konusunda olumsuz etkilenir. Yani sadece kesilip yok edilen zeytinlikler ve zeytin üreticisi değil, çevresindeki zeytinlikler ve zeytin üreticileri de zarar görecektir. Yine zeytinlik alanlarda kurulacak işletmelerin neden olduğu hava kirliliği zeytin ağaçlarında ağır metal birikmesine ve bu ağır metallerin besin zincirine katılarak zeytinlerle birlikte insanların sağlığını olumsuz etkileyecektir.

Yerli işgalcilere karşı yükselteceğimiz mücadele yalnızca topraklarımızı korumakla sınırlı değildir. Yurtsuz kalacağımızı da bilmeliyiz. Çıkarılan Tütün Yasası sonrasında tütün üretemeyen ve Şeker Yasası ile getirilen kotalardan sonra şeker pancarı üreticilerinin başına ne geldiyse, ‘Üretim Reform Tasarısı’nın yasalaşması ile zeytin üreticilerinin de başına gelecek. Ülkemizin zenginliğini yok edeceğiz. Zeytin ve zeytinyağı dış satımı yapan bir ülke olmaktan çıkıp ülkedeki tüketim için zeytin ve zeytinyağı dış alımı alan bir ülke konumuna düşeceğiz. Bu nedenle zeytinlik alanların yatırıma açılmasına neden olacak değişikliklere karşı vereceğimiz mücadeleyi “yurtseverlik” anlayışı içinde ele almalıyız.

Yorum Gönder

0Yorumlar
Yorum Gönder (0)